Kendimizi bildik bileli, her zorluğun üstesinden gelebildik ancak, bilek gücü ile yürek gücünün arasındaki uçurumu kapatamadık bir türlü… Yürek gücümüzle, emeklerimizi birleştirmenin en kuvvetli iksirinin “sevgi” olduğunu kabullendirmek istediğimizde ise, türlü ideolojiler yaratılarak önümüze tepsi ile sunuldu hep. Ve bizlere de, o tepsiyi ellerimizin hamuru(!) İle yıkamaya çalışmak kaldı. Fikirlerimiz, çabalarımız, hatta çoğunlukla canlarımız heba oldu bu uğurda. Namus(!) kavramı adı altında tüm namussuzluklar örtbas edildi, hem de eteklerimizin altına saklanılarak. Haklarımıza, hayatlarımıza, bedenlerimize tacizler tecavüzler layık görüldü, KADIN’ız diye…
Gizli hayasızlıkların aleni kurbanları ilan edildik. Seslerimizi yükseltince de, kadın-erkek fark etmeksizin, insanlık adına geçerli olması gereken tüm toplum kuralları, sadece biz KADIN’lar için sınırı aşılmaz birer çerçeve haline getirildi. Ve o çerçeveyi hep duvarlarda asılı tuttular, sadece biz KADIN’lara ibret olsun diye. Gelen geçen, o çerçeveye baktı ve üzerimizden nemalandılar, daha çok eziyet görebilmemiz adına. Ve bu eziyetleri de, gelenek-görenek diye adlandırdılar hiç utanmadan…
“Evimin kadını, çocuğumun anası, benim namusum!” (ki bu tekerleme(!)ye ben çok gülerim) tabirleri ile, kula kul olma kavramının ortasında bulduk kendimizi. Bu kavramın getirdiği yükümlülüklerin, omuzlarımıza bindirdiği mesuliyetleri derdest etmemiz de EMEK’ten sayılmadı. Tapulu mal-meta olmaktan öteye geçemedik.
En kırsal kesimden, en modern(!) metropol şehirlerde bile, “dul” damgası ile soyutlaştırıldık ve bu damga, “iffetsizlik” durumuna açık bir olgu olarak gözlerimize sokuldu. Herkes, namus budalası kesildi birden; bizler acılarımızla kavrulurken. Ve ne acıdır ki, hemcinslerimiz yaptı bu çığırtkanlıkları, kendi iffetsizliklerini unutarak…
En mahrem saydıkları cinsellik bile, gerdek sonrası lekeli bir çarşafla gözler önüne serildi “namus delili” olarak.
Aile içi hayasızlıkları (ensest) bile, bizleri öldürerek temizlediler, en vicdansız usullerle. Alınları açık(!) gezerlerken, ellerinden damlayan kanlarımızla dolaştılar köy kahvehanelerinde, şehir caddelerinde… Yani demem o ki, sağ kalabilmek için bile, gece gündüz EMEK vermek zorunda bırakıldık, eteklerimize kimseler dolanmasın diye…
Tüm bu EMEK inkarlarını yerle bir etmeye çalışan hemcinslerimize karşı verdiğimiz mücadelelerimizi saymıyorum bile. Çünkü geleneklerle, vecibelerle kodlandırılmış birer robot misali yaşamayı tercih etmiş olmaları da bizlerin en büyük sorunu… Bu robotların yetiştirdiği evlatlarla da, bizlerin evlatları mücadele etmek zorunda kalacak ve handikap hiç bitmeyecek. Birer İNSAN olduğumuzun ve kendimize saygı duymamız gerektiğinin, EMEKlerimizle, sevgilerimizi harmanlayarak yaşamamızın en doğal hakkımız olduğunun savunması, ne yazık ki bu kısır döngü ile daimiyetini koruyacak.
Eşitliğimizi kabullenmekte güçlük çekmeye devam etmeniz umurumuzda değil. Bizler sonsuza dek birer EMEKÇİ olarak toplumda yerimizi almaya devam edeceğiz. Çünkü:
Her birimiz birer bireyiz ve sadece ricalara açığız; emir kabul etmiyoruz.
Baskın kuralları değil, haddini aşmayan tavsiyeleri değerlendiriyoruz.
Hiç kimsenin tapulu malı değil, şahsına münhasır birer bireyiz.
Kendimize olan saygınlığımızı(namusumuzu!), kendimiz koruyabiliriz. Ve bu saygınlık sınırları içerisinde nasıl yaşadığımız, kendimizden başka hiç kimseyi ilgilendirmez. Herkes kendinden mesuldür.
İYİ KADIN-KÖTÜ KADIN yoktur. İYİ İNSAN-KÖTÜ İNSAN vardır. Kendimize ve başkalarına zarar vermeden yaşamayı bilmektir, iyi insan olmak. Hiç kimseyi, hiçbir canlıyı kendi boyundurluğu altına almaya çalışmadan yaşamaktır. Saygı duymaktır emeğe, cinsiyet ayırımı yapmaksızın. Taraf tutmadan, duygu alışverişi yaparak anlamaya çalışmaktır. Had bilmektir, yargılarken…
EMEKÇİ’yiz biz… Emeklerimizi ekmeğe çevirmektir tek hedefimiz. Ekmeğimizi huzurla, sağlıkla sunmaktır, sevgiyle ayakta tutmaya çalıştığımız hanelerimize.
Tüm samimiyetinizle destek olacaksanız, buyrun olun… Aksi taktirde uzak durun; bizler kendimize yeteriz. Yetemediğimiz yerde de birbirimize kenetlenmesini biliriz. Bu durumu, “vefa ile beslenen dostluk” diye adlandırıyor, “emeklerimize sağlık” deyip yolumuza devam ediyoruz…
Emeklerimize sağlık… İyi ki varız…
Sevgiyle…
BİZ EMEKÇİ KADINLAR
İLGİLİ HABERLER