Değerli dostlarım,
Konuşalım, paylaşalım. Dertlerimiz paylaşabildiğimiz ölçüde azalır. Ama nasıl?
Zor mesele konuştuğu, dinlenen kişi olabilmek. Hele birde karşında dinleyenin yoksa…
Öyle bir çağ ki, ne konuşmak mümkün oluyor nede anlaşmak. Halbuki bir insan bir insana neden ihtiyaç duyar ki başka? Konuşurken, dinleyende keşfetme zorluğunun verdiği zahmet ve meraka daima pay bırakmak, bu zevki onun elinden almamak lazımdır” diyor Peyami Safa tabi 1950 ‘lerde söylüyor bunu. İnsanlara dinleme zahmetine girdiği zamanlarda. Sadece o değil insanın insana değer verdiği zamanlarda. Şu an çoğu insanın en büyük hobisi : Üşenmek. Konuşanı keşfetme zahmetine kim girecek! Konuşmak, gevelemek; duymak, dinlemek; bakmak, görmek… bunlar çok farklı eylemler. Herkes bir şeyler anlatıyor. Dikkat edin aklı kıt olanın, sözü daha çok oluyor. Anlamak isteyene, seni hissedene , ufak bir açıklama yetiyor bazen.
Bazı şeyleri yürekten hissedemeyenlere de, bazı gerçekleri kelimelerle anlatmak ne kadar zor oluyor değil mi? Hatta imkansız. Etrafınıza bir bakın, herkes her şeyi biliyor. Bilmiyorum demek üç günahtan biri sanki. Bu yüzden de söz sahibi olmaktan, fikir sahibi olamıyoruz. Bazı zamanlarda da daha çok senin ne anlatmak istediğin değil karşındakinin ne anlamak istediği öne çıkıyor.
Bir şeyi çok iyi bilmek onu anlatabilmek için yetmiyor. Bazen de anlatmak için birilerinin anlamasını umuncaya kadar, bir de bakıyorsun almış başını gitmiş hayat. Lafı fazla uzatmadan ( ! ) kısa bir hikayecik ile hedefe gidelim. Değerli dostlarım. Farabi’ye sormuşlar: “Lafı uzatanlara ne yapmak lazım “diye . O da şöyle demiş : “ uzun konuşanı kısa dinlemeli”
Konuşalım, Paylaşalım
İLGİLİ HABERLER