Basına yansıyan haber şöyleydi: DÖRT YAŞINDAKİ ÇOCUĞA 4 SURİYELİ TECAVÜZ ETTİ!
Bu durumu kısaca analiz etmeye çalışalım: Ahlak zekâ ürünüdür! Zeka ahlakı içermez. Her ikisi birbirini besler ve zaman zaman radikalleştirir. Bazen -bu olayda olduğu gibi- negatifleştirir. Negatif ahlak, negatif zekadan korkalım… Kötülük radikalleşir çünkü o vakit. Radikal kötülük dezavantajlı kişilerin başının üzerinde sallanır demokles kılıcı gibi. Çocuğa ve kadına şiddet (tecavüz şiddetlerin en ağırıdır) onları ikincil/ öteki yapmak, insaniyeti parçalamaktır.
Parçalanmış bir insanlık ancak negatif zekâya işaret eder ki bu en büyük ahlaksızlıktır. Kadına ve çocuğa şiddeti reva gören vicdan yoksunudur. Vicdan yoksa akıl zalimleşir. Ahlak zalimliğin kölesi olur. Toplumların çocukluk çağı, gençlik çağı, olgunluk çağı vardır. Yaşadığımız şu vahim olaya bakarak söyleyeyim ki bir de ahlaksızlık çağı varıdır. Bu ne ilk, ne de son olacak; şu an içinde yaşadığımız çağ ahlaksızlık çağı çünkü.
Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Keşke hayatı, çocuğa ve kadına tabi kılabilseydik. Şiddete, istismara, tecavüze tabi kıldık. Epeydir böyleyiz. Yuh olsun bize. Tümümüz sorumluyuz! Bu zalimleri üreten toplumunu parçasıyız zira. Yapanın Türk, Suriyeli olmasının bir önemi var mı? Hayata; din, milliyet, erkeklik / cinsiyetçilik bağıyla değil, vicdan bağıyla bağlanmayı öğrenmediğimiz sürece bunların olması kaçınılmaz.
Görüyorum ki şimdi buna çok uzağız. Çünkü daha ahlaksızlık çağındayız! Ömrüm vicdan çağını görmeye yeter mi, hiç sanmıyorum. Üzgünüm! Temel fikrim şu: içinde vicdan barındırmayan dincilik, milliyetçilik, cinsiyetçilik (erkeklik) tıpkı bir coğrafyayı / kültürü yağmaları gibi, yağmalayacaktır önce kadın ve çocuğu sonra tüm insanlığı.
Konunun sosyolojisine, psikolojisine girmeden kestirmeden söyleyeyim; şiddetin, tecavüzün döl yatağı vicdansızlıktır. Vicdanın dini, milliyeti, ideolojisi, cinsiyeti yoktur. O yüzden kötülük yapmaktan muaftır.