Şiddet baskısında kalan kadınlar ve çözüm önerileri
Kadına yönelik şiddet mahalesef günümüzde kırılması en güç tabulardan biri olarak duruyor.
Şiddet dünyanın birçok ülkesinde kadın hareketlerinin başlıca konularından biri olmuştur. Birleşmiş Milletler Genel Meclisi tarafından kabul edilen “kadına yönelik şiddetin yok edilmesi bildirgesi”nde; cinsiyete dayalı olarak gerçekleşen, kadınlarda, fiziksel, cinsel, psikolojik, herhangi bir zarar ve üzüntü sonucunu doğuran veya bu sonucu doğurmaya yönelik özel veya kamu yaşamında gerçekleşebilen her türlü davranış, tehdit, baskı veya özgürlüğün keyfi olarak engellenmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
4. Dünya Kadın Konferansı Eylem Platformu Pekin Deklarasyonu’nda kadına yönelik şiddet, genel bir bakış açısıyla, şöyle sıralanmıştır:
– Dayak dâhil aile içinde meydana gelen fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet evdeki kız çocuklarının cinsel istismarı, çeyizle bağlantılı şiddet, evlilikte tecavüz, kadının cinsel organına zarar verme ve diğer geleneksel uygulamalar, nikâh dışı şiddet ve istismarla bağlantılı şiddet;
– Tecavüz, cinsel taciz, işyerinde, eğitim kurumlarında ve başka yerlerde sarkıntılık ve cinsel zorlama dâhil toplum içinde meydana gelen fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet, kadınların alınıp satılması ve fahişeliğe zorlanması;
– Nerede olursa olsun, devletin yürüttüğü ve göz yumduğu fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet.
– Kadınlara yönelik şiddetin diğer türleri arasında, silahlı çatışma durumlarında kadınların insan haklarının ihlal edilmesi, özellikle cinayet, sistematik tecavüz, cinsel kölelik ve gebeliğe zorlama vardır.
– Kadınlara yönelik şiddet hareketleri, aynı zamanda zorla kısırlaştırma ve düşüğe zorlama, kontraseptiflerin zorla ve baskıyla uygulanması kız bebeklerin öldürülmesi ve doğum öncesi cinsiyet seçimini de kapsamaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü de şiddeti “kadın sağlığı sorunları” arasında saymaktadır. Uzun yıllar şiddetin sosyal bir konu olduğuna bu nedenle sağlık hizmetleri dışında ele alınması gerektiğine inanılmıştır. Oysa şiddete maruz kalan kadınların en kolay ulaşabilecekleri kurumlar sağlık kurum ve kuruluşları, dertlerini en iyi anlatacakları kişiler sağlık çalışanlarıdır.
Şiddet mağdurlarına tıbbi bakım, destek ve danışmanlık sunmada sağlık çalışanlarının anahtar konumda olması beklenmektedir. Ebe ve hemşirelerin savunuculuk, danışmanlık, eğitim ve bakım rollerinin gereği, kadının, ailenin ve toplumun sağlığının korunması ve iyileştirilmesi gerektiğinde rehabilitasyonu sağlama işlevleri vardır.
Bununla birlikte, sağlık çalışanlarının çoğu, şiddete uğramış kadının tanılanması, gereksinimlerinin belirlenmesi ve görüşmenin sorumluluğunu üstlenmede yeterli eğitime sahip değildir.
Bu nedenle derhal şiddete maruz kalan kadınlar için;
– İlk adım istasyonları ve barınma evleri açılmalı,
– Yaşam alanlarını tehdit eden şiddete karşı çok yönlü mücadele verilmeli,
– Kamu yönetiminde, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme yapılmalı,
– Bütçe, performans planı, faaliyet raporlarını kadınlar tarafından takip edilebilecek bir açıklıkta paylaşılmalıdır.
– Kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli araçlar olan;
– Kadın danışma merkezleri, – İlk adım istasyonları, – Acil destek hatları, gibi çalışmalar bağımsız kadın örgütleri ile ortaklaşa yürütülmeli,
– Kadın örgütleri ile kamu yönetimleri arasındaki ilişkinin sistematik olarak sürdürülebilmesi için kurumsal bir mekanizma olan eşitlik birimlerinin norm kadrosu tanımlanmalı,
– Avrupa Yerel Yaşamda Kadın Erkek Eşitliği Şartı hayata geçirilmeli,
– İnsani yardım ve uluslararası koruma alanındaki sorumluluklarının tanımlanması ve kamu bütçesinden kaynak ayrılması, kaynakların kullanılmasına ilişkin sivil toplum denetimi ve şeffaflık mekanizmaları kurulmalı,
– Kadınların gitmekten çekince duymayacakları ve özellikle engelli kadınlar için de ulaşımının kolay olduğu yerlerde dayanışma merkezleri açılmalıdır.
Ayrıca, kadınların kural ihlali sebebiyle sığınaklardan çıkışlarının yapılması gerektiği durumlarda “disiplin suçu” kaydı tutulması kadınların bir daha başka hiçbir sığınakta kalamamalarına yol açmaktadır. Bu nedenle, bu durumlarla karşılaşıldığında çıkış işlemleri disiplin suçu olarak nitelendirmeksizin yapılmalıdır.
Sığınaklarda kalan, çalışan ve küçük yaşta çocuğu olan kadınlar çocuk bakımı nedeniyle iş yaşamında zorluklar yaşamaktalar. Bu nedenle 0-3 yaş arası çocuklar için kreş sayıları ve kotaları arttırarak, çocuk bakımı için kadınların çalışma yaşamını etkilemeyecek destek mekanizmaları sağlanmalıdır.
Yani sözün kısası, kadınlarımız yalnız bırakılmamalıdır.