Kiralık sosyal konut yaparak asgari çözüm için adım atmak mümkünken; Deprem ve yoksulluk kıskacında bulunan halk beslenme sorunu ile birlikte barınma ve can güvenliği alanında da yaşamını sürdüremez hale gelmektedir.
Özellikle İstanbul’da yoksulluk sınırının 65 bin Liraya konut kiralarının 25 bin Lira üzeri ve konut satış fiyatlarının 5 milyon ve üzeri fiyatlara çıktığını dikkate aldığımızda halk, en temel insan hakkı olan barınma hakkını yitirmektedir.
Başını sokacağı bir ev ise başta besleneme olmak üzere tüm diğer temel giderlerinden vazgeçerek “mümkün” olmaktadır. Depreme dayanamayacağı kesinlik kazana tüm yapılarda “mümkün” olan bu barınma ile halk adeta tabutluğunda yaşamaktadır.
Yoksulluğun bu denli derinleştiği koşullarda halkın mülkiyetini alarak oturacağı konuta ulaşması artık hiç mümkün değildir. Oysa, “herkesin sağlıklı, güvenli, emniyetli, erişilebilir-ödenebilir olan, temel hizmet, kolaylık ve konfor unsurlarını içeren, konut ve yasal yararlanma güvencesi konusunda ayrımcılıktan arınmış yeterli konutunun olabilmesi” burjuva hukukun dahi kabul ettiği bir haktır.
Bu gerçekliğe rağmen TOKKİ ve KİPTAŞ mülkiyet esaslı konut yapımında ısrar etmektedir. TOKKİ bugüne kadar sürdürdüğü anlayışı devam ettirirken, şimdi ise KİPTAŞ yer, konum ve mevki olarak daha yüksek kar ve fiyatlarla daire satmanın mümkün olduğu alanlarda dönüşüm adına konut üretimini hızlandırmaya çalışmaktadır.
Dönüşüm ya da boş arsada konut yapımı satılmak üzere yapılan konutlardır. Dolayısıyla nerdeyse toplumun yüzde seksenin yoksulluk altında yaşadığı koşullarda bu konutlar, parası olan az bir kesimin ihtiyaçları ve kar amacı güdülerek yapılan konutlardır.
Ama, halkın acil ama çok acil konut sorunu vardır. Yoksullar için konut üretilmesini zorunludur. Kiralık sosyal konutların üretilmesi dışında halkı depremde ve yoksullukta koruyacak barınma imkanı sağlanamaz.
Dünya halkları özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası yıkılan kentler sonrası buldukları en hızlı ve en insani çözüm kiralık sosyal konutlar olmuştur.
Türkiye’nin depremle yıkılan ve beklen yıkımlar karşısında hızla kiralık sosyal konutlar üretmesi dışında seçenek yoktur. Merkezi Hükümet ve yerel yönetimler yoksul halkın barınma ihtiyaçlarını karşılayabilecek sağlığa elverişli, kiralık konutlar yapmalıdır.
Fakat, özellikle 1980 sonrası tekelci burjuvazinin uygulamaya soktuğu neo liberal anlayışla işçileri, emekçileri yani tümüyle yoksullaştırdığı bu kesimlerin tüm kazanımlarını yok ederken; Avrupa’da da sosyal konut ve kiralık sosyal konut anlayışında vaz geçerken; Merkezin Hükümetin ve yerel yönetimlerin kiralık sosyal konuta kendiliğinden yöneleceklerini beklemek çocukça bir saflık olur.
Kiralık sosyal konut talebi sadece insani barınma talebi değildir; Depreme karşı can güvenliği talebedir de. Ama buna rağmen kiralık sosyal konut talebi kent hakkı ve yoksulluğa karşı mücadelenin temel bir unsuru haline gelmedikçe yönetenlerin adım atmayacağı da kesindir.