Enflasyon salt bir fiyatlar genel göstergesi olarak algılanan teknik olgu değildir. Enflasyonun tarihsel incelemesine en iyi örneği Hitler Almanya’sının oluşturduğu hepimizin hafızasındadır. 1981 yılında Nobel ödülü almış olan Elias Canetti Enflasyon ve Kitle başlıklı yazısında bu konuyu ele almış. Ben de Canetti’nin pasajlarıyla süsleyerek bugünkü yazıyı oluşturdum.
Canetti, Enflasyon, sözcüğün en katı ve en somut anlamıyla bir kitle fenomenidir şeklindeki başlangıç cümlesiyle, enflasyon olgusunun iktisat kitaplarındaki mekanik açıklamalara sıkıştırılmış teknik olgunun çok ötesinde, güçlü toplumsal etki oluşturabilen sosyal fenomen olduğunu ortaya koymaktadır. Yazının devamında, bu etkinin zamanla sınırlı olmadığı ve sonucunun halkı olduğu kadar, siyasileri de ürkütücü nitelikte gerçekleşebileceği anlatılmaktadır: Enflasyonun bütün ülkelerin vatandaşlar üzerinde yarattığı karışıklık etkisi hiçbir şekilde yalnızca fiili enflasyon dönemiyle sınırlı değildir. Savaşlar ve devrimler bir yana, modern uygarlıklarımızda önem bakımından onunla karşılaştırılabilecek hiçbir şeyin olmadığı söylenebilir. Enflasyonun neden olduğu kargaşalar öylesine büyüktür ki, insanlar bunları örtbas edip gizlemeyi yeğlerler. Her şeyden önce değeri yapay bir biçimde insanlarca belirlenen parayı kitlelerin oluşumunu etkileyecek bir güç olarak görmekte tereddüt gösterirler; bu [durum]paranın pratik işleviyle orantısız, akla aykırı, hem de son derece utanç verici bir şeydir.
Paranın fiyat ölçme işlevi yanında toplum üzerinde psikolojik etkileri çok önemlidir. Paranın bir diğer veçhesi de, kendilerine özgü nitelikleriyle bir kitle simgesi olarak görülebilir olmasıdır. Parayı topluma bağlayan en önemli ilişki güvenilirliğinden gelmektedir. Bu niteliği ile para bireysel olarak ait olduğu kişinin toplumda, simgesi olduğu toplumun ise uluslararası düzeyde değerini belirler. Bireysel ya da toplumsal olarak ele alındığı şekliyle paranın değerini satın alma gücü, onu da temsil ettiği ekonomik değer belirliyor olmakla beraber, paraya dönüştürülebilecek sair maddi ya da gayri maddi olgular da paraya değer katabilir. Bunun en büyük örneğini küresel itibara sahip ABD doları temsil eder.
Bu saptamaları yaptıktan sonra Canetti şunu sorar: Bir enflasyon durumunda ne olur? İktisat kitaplarında böle bir soruya verilecek yanıt bellidir: fiyatlar yükselir, genellikle halk ya da halkın bir bölümü yoksullaşır. Soruya psikolojik açıdan yaklaşana Canetti’nin yanıtı farklıdır: Para birimi aniden kimliğini yitirir. Parçası olduğu kitle büyümeye başlar ve büyüdükçe her birimin değeri küçülür. İnsanın her zaman istediği milyonlar [milyon liralar]birdenbire eline geçer, ama aslında artık yalnızca adları milyondur. Sanki ani artış süreci, milyonları değerini arttıran şeyden yoksun bırakmıştır. Bu hareketin bir kaçış niteliği vardır; bir kez bir para biriminde patlak verdiği zaman bunun sonunu görmek mümkün değildir. İnsan herhangi bir sayıdan yukarı doğru saymaya başlar başlamaz, paranın değeri de o kadar aşağıya düşebilir.
Değerli okuyucular, son zamanlarda bankalardan para çekerken 200 liralık banknotlar devrededir. Bu gidişle, metal paraların piyasadan kalkması ve 500 liralık banknotların basılması gündeme geliyor olabilir. Metal paraların metal değeri satın alma değerinin üzerinde olduğu sürece piyasadan çekilmeleri çok bilinen bir ekonomi kuralıdır. Paranın üzerinde yazılı değer büyüdükçe satın alma gücü küçülmektedir. Bu durumda, …paraya güvenmeye alışmış bir insan onun değer kaybını kendi değer kaybıymış gibi hissetmeden edemez. Çok uzun zamandan beri kendisini parayla özdeşleştirmiştir ve ona duyduğu güven kendisine güveni gibi olmuştur. Enflasyon sırasında her şey gözle görülür bir biçimde sarsılmamakla, hiçbir şey bir saat için bile kesin ve sabit durmamakla kalmaz, aynı zamanda her bir kişi, insan olarak değer yitirir. ..Herkesin bir milyonu vardır ve herkes bir hiçtir. Hâzine’nin [itibarı] tersine dönmüştür ve paranın bütün güvenilirliği rüzgâra kapılıp uçmuştur. Enflasyon, insanların ve para birimlerinin birbirleri üzerinde tuhaf etkilerinin olduğu bir cadı kazanı olarak adlandırılabilir. Biri diğerinin yerini tutar, insanlar kendilerini paralar kadar “kötü” hissederler ve bu giderek daha da beter olur. İnsanların hepsi, hep birlikte enflasyonun merhametine kalmışlardır ve kendilerini eşit derecede değersiz hissederler.
Artık, önü alınamaz enflasyon başlamıştır. Enflasyonda, kesinlikle hedeflenmemiş ve herhangi bir ölçüde kamusal sorumluluğu olup enflasyonu öngörebilecek insanları bile korkutacak kadar tehlikeli şeyler olur. Bu durum ikili özdeşleşmeden kaynaklanan ikili bir değer yitimi yaratır. Birey, değerini düşürülmüş hisseder, çünkü güvendiği ve kendisini özdeşleştirdiği birim değer kaybetmeye başlamıştır; kitle de değerini düşürülmüş hisseder, çünkü milyonun değeri gerçekten de düşmüştür. Enflasyon dönemlerinde oluşan, oldukça da sık oluşan bütün kitleler değeri düşürülmüş olan milyonun baskısı altında ezilir. Bir aradaki insanların değeri, tek başına olanlarınki kadar düşüktür. Milyonlar çığ gibi büyüdükçe, milyonlarca insandan oluşan bütün bir halk bir hiçe dönüşür.
Ve hızla yükselen ve devamlı seyreden enflasyon olgusunun halk üzerindeki etkisine baktığımızda, Canetti’nin yanıtı hiç de iç açıcı gözükmüyor: Hiç kimse başına gelen ani değersizleşmeyi unutmaz, çünkü bu çok acı veren bir deneyimdir. Bu acıyı başka birine yükleyemezse, hayatı boyunca taşır. Bir kitle de kendi değer kaybını asla unutmaz. Bu değer kaybından sonra ortaya çıkan doğal eğilim kendisinden bile daha değersiz, kendisini küçümsediği gibi küçümseyebileceği bir şey bulmaktır. Burada istenen dinamik bir aşağılama sürecidir. Bir şeye öyle muamele edilmelidir ki, tıpkı paranın enflasyon altındaki akıbeti gibi, giderek değersizleşsin. Bu sürecin o nesne mutlak değersizliğe indirgenene kadar sürdürülmesi gerekir. O zaman o nesne bir kâğıt parçası gibi atılabilir ya da kâğıt hamuruna dönüştürülebilir.
Bu son noktada dikkatler enflasyon yapıcısı gibi görülen güçlere çevrilir. Kimler, emperyalistin emrinde ülke kaynaklarını yerli ve özellikle de yabancı sermayeye peşkeş çekmişse, ülkeyi dünya ürün ve sermaye cenneti haline getirerek yurt dışına kaynak transferine yol açmışsa, ülkeden beyin göçüne sebep olmuşsa, ülkede hukuk, medya ve eğitim sistemini tahrip etmişse hepsi halk nezdinde sorumlu görülür.
Kaynak: Evrensel Gazetesi