Güzelim memleketimin her halinin hızla değişip, yerini hüzne bıraktıkça, başta kendim olmak üzere iyice sorgular oldum herkesi, her şeyi…
Sık sık, “Hangi ara, bu hale geldik?” diye kitlesel olarak yapıyoruz ya hani bu sorgulamaları; işte o sorguladığımız ve içinde yer aldığımız acınası kitleyi bizlerin oluşturduğu gerçeğini kabullenmeyiz üstelik…
Hepimiz, Tanrı’nın en cennetlik kullarıyız bol sevaplı, sıfıra yakın günahlısından;
Hepimiz ar, edep, sıralamasında ilk “on”dayız, en namuslusundan;
Hepimiz vatanseveriz, en gözü kara, en cabbarından;
Hepimiz evlatlarımız için çalışır çabalar, en iyi okullarda eğitim görmelerini sağlarız en iyi niyetli bankanın, en hacizlisinden;
Hepimiz törelerimizin, büyüklerimizin en sadık takipçileri ve daimiyet sağlayıcılarıyız en gelenekçisinden;
Hepimiz mahallelerimizin en güvenilir, en keskin bakışlı, en “Eyyvallahh Abimmm!”cileriyiz, en delikanlısından;
Hepimiz dolmalar sararız serçe parmaktan ince, gönül telinden kalın sevdalar için en lezizinden;
Hepimiz, bir “gül”le gönül almasını bilir, bir kelamla da yerle bir etmesini biliriz en yürek kanırtanından;
Hepimiz ojeli parmaklarımızla teslim aldığımız “gül”ü de kuruturuz, Ahmet Arif’in sarı sayfaları arasında; aynı “gül”ü, rüzgarda da savururuz şiirlerle harman yapıp, tek kelimesine acımadan, en aldatılmışlığından;
Hal böyleyken, halimiz hatırımız yerindeyken, her halimiz yıldızlı pekiyilere talip iken, halden hale girebilip hallice iken, sahi?:
Hangi ara geldik, bu hale?