KENTLİ OLMAK VE ÖDEVLER
Bugün başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerimizi dolduran kalabalıklar, genelde Osmanlı’nın derebeylik dönemine özgü olumsuzluk ve çarpıklıklarla, batının tekelci aşamasında kent ve kentlilerle belirginleşen olumsuzluk ve çarpıklıkların bir alaşımıdır.
Bu kalabalıkların özellikleri; bulundukları çevreyi maddi-manevi anlamda sahiplenmeme, benimsememe, geliştirmeme, yağmalamadır. Bunlara yerel yöneticiler, müteahhit bozuntuları meslek onurunu ayaklar altına alan uyanık mimar ve mühendislerde eklemlendiğinde ortaya bir garabet çıkmıştır, çıkmaktadır. Kimlikleri yitirilmiş kentler, bir yandan tarihsel niteliklerini kaybederken, öte yandan modern olamamış bir hilkat garibesine dönmüştür.
O halde son 50, 60 yıl içinde Türkiye’de yaşanan olgu, kentleşme değil, olsa olsa köy-kentleşmedir.
Geleneksel şehrin 3 ana direği vardı; 1) Vakıflar 2) Loncalar 3) Mahalleler. Katılımcılık bu yapılar aracılığıyla olurdu. Köy-Kentleşme- alaturkalafarangalaşmayla- Bu kurumlar kendi karşıtlarına dönüştürüldü.
Tüm bu yıkımlar, üretici toplumu olmamaktan kaynaklandı.
Bizce çıkış yolu;
- Kentin gerçek sahibinin kentliler olduğunu bilince çıkarmak,
- Kentlere, kentlerin tarihsel-kültürel zenginlik ve mirasına kentlilerin sahip çıkması,
- Yasaklar değil düzenlemeler, yasak olmaktan çok kentlerin kendi iradeleriyle, demokratik katılımlarıyla gerçekleştirilmesi ortak yaşam kurallarıdır.
- Kentlilerin bunlara sahip çıkmasını sağlamak, seyirci kentli olmaktan, özgür kentli olmaya evrilmek,
- Seyirci kentli bir stadyum zannederek tribünlere oturur,
- Özgür kentli, her şeyi sorgular, neden sonuç ilişkisini kurar ve olaylara müdahil olur.
- Örgütlü kent kardeşliğini yaratmak,
Ayrıca;
- B.Şehir yasası kaldırılmalı,
- Kentler üzerinde merkezi otoritenin yetkilerini minumuma indirmek,
- Belediye Başkanının yetkilerini kısıtlamak, karar alma ve uygulama süreçlerinde örgütlü kurumların, kentlilerin düşüncelerine başvurmak, katılımcılığı 1.ilke haline getirmek,
- Hemşehri kelimesini, ‘aynı şehirden olan kimse’ anlamından çok, “arkadaş-dost-kardeş” olarak anlamak ve kardeş olmak, olabilmek için de özgür olmak gerektiğine, özgür olabilmek içinse kardeş gerektiğine inanmak.