Maltepe Belediyesi’nce “Pes Etme, Kendini Keşfet” sloganıyla düzenlenen gençlik atölyelerinin ilki, Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde aralarında “Mandıra Filozofu” filmleriyle bilinen ünlü oyuncu ve yönetmen Müfit Can Saçıntı’nın bulunduğu birbirinden önemli yazar, araştırmacı, öğretim üyesi, psikolog ve aktivist gibi isimlerin katılımıyla başladı.
Atölyenin açılış konuşmasını yapan Belediye Başkanı Ali Kılıç, “Dilerim genç arkadaşlarım, yönetime aktif bir şekilde katılırsınız. Biraz daha söz sahibi olursunuz. Dilerim, yerel yönetimleri de kıskacınızın içine olarak taleplerinizi hayata geçirmeleri noktasında duyarlı bir yere taşırsınız. Bu anlamda bu tür toplantılarımızın bir başlangıç olmasını her şeyden önce temenni ediyorum. Ben burada olduğum müddetçe kültür merkezlerimizi gençlerin kullanımına hep açık tutacağım.” dedi
Maltepe Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürlüğü tarafından Kütüphane Müdürlüğü’nün de destekleriyle gençlere yönelik olarak “Pes Etme, Kendini Keşfet” sloganıyla düzenlenen gençlik atölyelerinin ilki Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Hafta sonu iki gün halinde düzenlenen ve yer yer uygulamalı etkinliklerin de düzenlendiği atölyeye ilk haftasında ünlü oyuncu ve yönetmen Müfit Can Saçıntı’nın yanı sıra Okan Üniversitesi Dekan Yardımcısı ve Sosyoloji Bölüm Başkanı Dr. İlker Çayla, yazar ve araştırmacı Emre Dalkılıç, psikolog Didem Çengel, beyin cerrahı Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın, tiyatro sanatçısı Ayça Güngör Aşık, doğada yaşam uzmanı Muammer Kutluk ve sunucu olarak yazar ve aktivist Birsen Temir Saraç katıldı. Baba Erenler Grubu’nun, Anadolu Rock Müziği’nden önemli parçaları da yer yer söylediği ve gençleri coşturduğu etkinliğin açılış konuşmasını Belediye Başkanı Ali Kılıç yaptı.
“MALTEPE BELEDİYESİ SİZİN”
Hayatından örnekler vererek gençleri her fırsatta desteklediğinin altını çizerek sözlerine başlayan Başkan Ali Kılıç, “Ben uzun yıllar Almanya’da kaldım. Çok sayıda anne-baba orada kalabilir miyiz, orada kurs olanakları var mı, burs alabilir miyiz, nasıl gideriz gibi sorular sorup durdu. Lise 1’deyken bir kızımız da kalktı Kanada’ya gitti. Bunu anlatırken içim, deyim yerindeyse ciddi şekilde acıyor. Bu kutsal toprakların, güzel toprakların evlatları olarak bu toprakları aydınlatacak gençlerimizin geleceğini burada değil de başka yerlerde arıyor olması, beyin göçü münasebetiyle bir ülke için en büyük tehlike diye düşünüyorum. Bizim bu çalıştayımız benim için çok kıymetli. Çünkü hep konuşulur başarıya nasıl ulaşılır ama hep söylemde kalıyor, hiç eyleme dönüşmüyor. Ben sizlerle zaman zaman bir araya geliyorum. Sizlere değer veriyorum. Sizlerle yaptığım değerlendirmeler sonucunda sizlerin önerilerini hayata geçiriyoruz. Örneğin kütüphane saatlerinin ayarlanması, hafta sonu da açık kalması gibi. Çünkü bunları sizden aldığımız zaman bu, yani bir talebin oluştuğunu görmek bizleri motive ediyor. Dolayısıyla burası, Maltepe Belediyesi sizin. Bizler sizin adına buradayız bir süreliğine. Bu seçilen yöneticileri hizaya getirmek, yanlışlarını anlatmak sizin göreviniz. Sizler yerel yönetimler konusunda işin ortağı olmak durumundasınız. Her genç arkadaşım yerel yönetimlerde işin ortağı olabilir. ‘Pes etme, kendini keşfet.’ Her şey buradan başlıyor arkadaşlar. Pes etmemek, kararlı olmak, kendini bilmek, düşünmek ve sonrasında karar vermek. Sizler de bir yolun başındasınız. Eğitimleriniz devam ediyor. Günün 12 saatini burada geçiriyorsunuz. Duyduğum en güzel söz, burası artık bizim evimiz oldu idi. Gelip burada çalışıyor ve arkadaşlarımızla buluşuyoruz. Bizim amacımız da bu zaten. Kafeteryamızda çaylar 1 lira. Gençlerimize katkı sunuyoruz. Amacımız sosyalleşmenin önünü açmak. Gençlerimizin Starbucks’ta 50-60 liraya kahve içme şansı yok. Ben akşamları metroda kahve dağıtıyorum. Hatta bazen diyorlar ki başkan kahve mi dağıtıyor? O kadar önemli ki benim için. İnşallah bu çalışmaların, önümüzdeki dönem de tabii bu talep ve ilgi sizden gelir, devam etmesini diliyorum.” dedi.
KILIÇ’TAN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ÖRNEĞİ
Cumhuriyet Parkı’nda daha önce gençlerle bir araya gelip taleplerini aldığını sözlerine ekleyerek konuşmasını sürdüren Kılıç, Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek göstererek şunları söyledi: “Evet, pes etmemelisiniz, kararlı bir şekilde yolunuza devam etmelisiniz arkadaşlar. Tıpkı Mustafa Kemal ‘in yıllar önce İstanbul’dan yola çıkıp Samsun’a gittiği gibi kararlı bir şekilde, pes etmeden devam etmelisiniz. Dağılmış bir ülkenin, bir imparatorluğun küllerinden gencecik bir Cumhuriyet kurdu ve Mustafa Kemal Cumhuriyet’i kurduktan sonra dedi ki, ‘ben bu Cumhuriyet’i gençlere emanet ediyorum.’ Bakın aynı dönemlerde kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, yüz yıl yaşayamadan ömrünü tamamladı ama Mustafa Kemal’in Anadolu koşullarını da, Türkiye’nin koşullarını da göz önünde bulundurarak kurduğu Cumhuriyet hala ayakta durmaya devam ediyor. Bu Cumhuriyet’in yüzyıllarca yaşayabilmesi için yeni Cumhuriyet beyinlerinin, pırıl pırıl beyinlerin yaşaması ve ortaya çıkarılması gerekiyor. Bu da sizlere düşüyor. Bu mücadeleyi birlikte sürdürmek çok önemli. Siyasi yaşamımın çok önemli bir bölümünde siz gençlere hep çok önem atfetmişim. Mustafa Kemal diyor ya ‘Ne mutlu Türküm diyene’. Bu boş bir laf değil. Cumhuriyet kurulmadan evvel ciddi bir moral bozukluğu var. Osmanlı İmparatorluğu çökmüş ve o yıllarda bu moral bozukluğu içinde bu lafı ediyor Mustafa Kemal. Değerli genç arkadaşlar bakın, burada çok değerli hocalar sizlere çok güzel şeyler aktaracaklar ama acı olan şu ki sadece diplomalar yeterli olmuyor. Önemli olan buradan yetişen arkadaşlarımızın yurt dışında da iş bulabiliyor olması, yurt dışında da bazı projelerde, önemli alanların başına geçiyor olmaları. Bunların yanı sıra içimizden çıkıp yurt dışına gitmiş onlarca arkadaşımız var, büyüklerimiz var. Nobel ödülü alıyorlar. Ama ne yazık ki yurt dışında eğitim aldıkları zaman bu Nobel ödüllerini alıyorlar. Türkiye’de yaşarken bu ödülleri alamıyorlar, değil mi? Yani gönül ister ki kendi ülkelerinde yaşarken bu ödülleri alsınlar. Ama ne hikmetse bu insanlar burada okuyor, üniversiteyi bitiriyor ama hiçbirisi Nobel alamıyor. Ama içinizden birileri, bir şekilde yüzyılın aşısı korona aşısını bulabiliyor. Ya da başka bir kadın arkadaşımız Nobel ödülünü alabiliyor. Aziz Sancar, Nobel ödülü alabiliyor. Bunları çoğaltmak mümkün. Bu düşüncelerle dilerim arkadaşlar, yönetime aktif bir şekilde katılırsınız. Biraz daha söz sahibi olursunuz. Dilerim, yerel yönetimleri de kıskacınızın içine olarak taleplerinizi hayata geçirmeleri noktasında duyarlı bir yere taşırsınız. Bu anlamda bu tür toplantılarımızın bir başlangıç olmasını her şeyden önce temenni ediyorum. Ben burada olduğum müddetçe başta Türkiye’nin çağdaş yüzü, aydınlık yüzü Türkan Saylan Kültür Merkezi başta olmak üzere Yaşar Kemal Kültür Merkezimizi ve diğer merkezlerimizi gençlerin kullanımına hep açık tutacağım. Tabi zaman zaman istekleriniz bizim dikkatimizden kaçabilir, eksiğimiz olabilir, gediğimiz olabilir, o zaman yakamıza yapışıp bize taleplerinizi ileteceksin. Biz de elimizden geldiğince sizlere katkıyı sürdüreceğiz. Sözü uzatmadan başarılı bir çalıştay geçirmenizi temenni ediyorum. Gelen başta sizlere ve tüm değerli hocalarıma teşekkür ediyorum.”
- ÇAYLA TOPLUMSAL ROLLERİ ANLATTI
Açılış konuşmasının ardından Okan Üniversitesi Dekan Yardımcısı ve Sosyoloji Bölüm Başkanı Dr. İlker Çayla toplumsal roller konusunda bir konuşma yaptı. İlker Çayla, “Kimle nasıl konuşacağımızı, nerede duracağımızı toplumsal roller sağlıyor. Biz bu rollerle kendimizi tanımlıyor ve koruma altına alıyoruz. Örneğin doktor, öğretmen, anne, baba, öğrenci olmak gibi. Gündelik hayatta hepimiz roller oynuyoruz. Bunları iyi yaparsak başarılı oluyoruz. Bunun yanı sıra ben kimim dememiz ve farkındalık oluşturmamız gerekiyor. Aslında bilgi elde ettiğiniz andan itibaren farkındalık gösterirsiniz. Bunları anketler, birebir görüşmeler, toplumsal deneyler ile de öğrenebilirsiniz. Aynada bir suret, beden görürsünüz. Beden onun üzerinde durmanızı istemez. Düşünceleriniz değişebilir ama bedenin hareketleri değişmez. Beden bazı şeyleri otomatik yapar. Bedende otomatik bilinç vardır. Evrim sürecinde ayakta kalmak için beden kendini yönetir. Bedenin otomat olduğunun farkına varmak lazım. Aslında bu bir avantaj. Bedeni insan yönetemezdi. Bazı şeyleri otomatik yapmak ve buna bağlı kalmak önemli” dedi.
“NASIL KAZANDILAR?”
Çayla’dan sonra söz alan yazar ve araştırmacı Emre Dalkılıç, “Nasıl Kazandılar” isimli üniversite sınavında derece alanların hayatını konu aldığı kitabından örnekler vererek gençlere yol gösterdi. Dalkılıç şunları söyledi: “Kitabımın üniversiteye hazırlanan insanlara başucu kitabı olmasını istedim. Sizin bu süreçte en çok zorlanacağınız konu, kendinize hayır demek. Başarı bu arkadaşlara hayır demeyi öğrendikleri için geldi. Kendinize ve arkadaşınıza hayır demeyi başarmanız gerekiyor. Üniversite sınavı zekayı kesinlikle ölçmez. Sınav sizlerin bir işe olan sadakatiniz ölçer. Bu anlamda çalışma zekadan daha önemli.”
PROF. AYDIN’IN YAPAY ZEKA AÇIKLAMASINA BÜYÜK İLGİ
Beyin cerrahı ve yazar Prof. Dr. İsmail Aydın ise yapay zeka ve yakın gelecekte yaşanacak bilimsel ve teknolojik gelişmeler konusunda oldukça ilgili çekici bir sunum gerçekleştirdi. İsmail Aydın, “Lütfen cihanı ve evreni düşünün. Kainata bir ışık yakmayı düşünün. Ölümsüz olmayı düşünün. Varken var, yokken yok, varken yok, yokken var olan insanlar da vardır. İnsanların ölüm ve doğum tarihi, yani biyolojik tarihi vardır. İnsanların bir biyolojik ölüm tarihleri, bir de hakiki ölüm tarihleri vardır. biri ben Atatürk olmak istiyorum derse Atatürk ölmemiştir. Ebedî olmak için ebedi bir şey yapmak lazım. Kâinatı bütün olarak görün. Nefsinizi değil neslinizi düşünün. Bilim ve teknoloji insanlığın ortak mirasıdır. Sanat misaldir, bilim mirastır. Hürriyet vb. hepsini kaybedebilirsiniz ama birisi sizi ayağa kaldırır. Fakat ilminiz, irfanınız, tecrübeniz yoksa bitersiniz.” diye konuştu.
“ÖLÜMSÜZ OLUN”
İnsanların hayata ölümsüz olabilmek için geldiğini belirten Aydın, gençlere örnek verdiği bilim insanlarının ardından şu sözlerle öğüt vermeyi de ihmal etmedi: “Yanlış yapmaktan korkmayın. Ben düşmanlarıma ve yanlışlarıma teşekkür ediyorum. Büyük dereleri küçük küçük ırmaklar meydana getirir. Kainat, evren 500 milyar ışık yılı çapında ve devamlı genişliyor. Saniyede ışık hızı ile genişliyor. Bir toz zerresi bile olmayan Samanyolu Galaksisi’nin içindeki evrendeyiz biz. Peki biz var mıyız, yok muyuz? Teknoloji ve bilim hızla gelişiyor. Bakın yapay zekadan ve robotlardan bahsediyoruz. Saçınızın telinden, tırnağınızdan sizi tekrar üretmek mümkün. Artık hologram askerler gelecek. Quantum pelerini ile görünmez olabiliyorsunuz. İstikbal sizdedir. Ölümsüz olmak için bilim yapın. Bilgi işleyen her şey yeni bilgi üretir. Yapay zeka ile alfa insan modeli ortaya çıkacak. Hatta alfa, beta, delta, teta ve epsilon (esir, işçi) robotlar ortaya çıkacak. Yeni yeni keşfediyoruz ki yapay zekada robotlarda da belirli bir duygu oluşabiliyor. Örneğin kendini iten bir insanı bir robot öldürebiliyor. Bunu yaşadık.” Günün son konuşmasında tiyatro sanatçısı Ayça Güngör Aşık da gönüllü 5 kişiyle birlikte, öğrencilerin onlara seçtikleri rol model ve kişilik özelliklerinden hareketle anlık olarak bir skeç sahneleyerek karşı tarafı anlama ve empati üzerine bir sunum gerçekleştirdi.
Atölyenin ilk günü böyle sona ererken ikinci günde psikolog Didem Çengel, sosyal rollerden bahsederek yanında getirdiği şal, ip gibi eşyalarla insanların kendisini tariflemesini istedi. Ayrıca herkese kâğıt dağıtarak hayatta onları zorlayan şeyler, bunlara verdiği tepkiler, içten ve dıştan onları motive eden kaynakları yazmalarını istedi. Yer yer konukların da katıldığı uygulamalı eğitim alkışlandı. Doğada yaşam uzmanı Muammer Kutluk, tek başına zorlu yaşam koşullarıyla ve doğayla nasıl mücadele edileceği, ateş yakmanın kuralları, su nasıl bulunur gibi yaşamsal önemi olan konularla ilgili gençleri bilgilendirdi.
“MANDIRA FİLOZOFU”: BÜYÜKLER DÜNÜN AKLIYLA SİZE YÖN VERİYOR
Günün son konuşmasında ise “Mandıra Filozofu” filmiyle tanınan ünlü oyuncu ve yönetmen Müfit Can Saçıntı gençlerle deneyimlerini paylaştı. Saçıntı, “Mandıra Filozofu’nda Nevzat diye bir çocuk vardı. Yönetmenken koltuğumun yanına oturdu. Büyüyünce ne olacaksın dedim. Senin yönetmenliğini görünce yönetmen olmaya karar verdim dedi. Yönetmenliğimin nesinden etkilendim diye sordum. Herkes çalışıyor, sen oturuyorsun dedi. Hasankeyf’e gittim. Bir hanımefendi ile göz göze geldim. Bana kaşlarını çattı ve parmak salladı. Ne oluyoruz dedim. Sen bizi mahvettin dedi. Sordum, neden? Dedi ki bu çocuk en küçük çocuğum. Senin filmini seyretti, çiftçi olmak istiyor dedi. Çocuğa sordum neden diye? Abi dedi herkes mühendis, doktor olursa onlara domatesi kim yetiştirecek dedi. Dedim ki tam Tarım Bakanı olacak çocuk. Ülkemizde bakanlar çocuk, çocuklar bakan gibi düşünüyor. Bu ülkenin esas sorunu şu, gençler çalışmaya ve okumaya inancını kaybetti. Burada gençleri suçlamıyorum. Biz büyüklerin suçu var. Bu ülkede okuyanların karşılığını veremiyoruz ama gençleri suçluyoruz. Eğitimimiz sorunlu. Eğitim sisteminin iki eksiği var. Biri eğitim, diğeri sistem. Bir örnek vereyim. Furkan adında arkadaşımın bir oğlu vardı. Anadolu lisesi sınavlarına hazırlandı, kazanamadı, düz liseye gitti. Furkan çalışkanlığıyla düz liseyi Anadolu lisesi yaptı. Yani Anadolu lisesi Furkan’ı kazandı. Sonra ne mi oldu? Bakanlık Anadolu lisesini imam hatip lisesi yaptı. Bir genç yaklaşık 10 sene haftada 4 saat İngilizce dersi görüyor ama derdini anlatacak kadar İngilizce bilmiyor. Ama bir genç Bodrum veya Marmaris’e gidiyor. 3 ay içinde İngiliz kadını tavlıyor, medeni halini değiştiriyor. Burada inanılmaz bir ders var. Sorun öğretmen ve öğrencilerde değil, sorun sistemde. Kabul edelim. Biz büyükler dünün aklıyla düşünüp bugün sizin geleceğinize karar veriyoruz. Dünya 10 yıl önceki dünya değil.”
“BAŞKASININ MUTLULUK TARİFİYLE MUTLU OLAMAZSINIZ”
Yapay zekanın insanların işlerini elinden alacağına inanmadığını da söyleyen Saçıntı, “En çok gençlerin sorduğu sorulardan birisi robotlar, yapay zeka iş bıraktıracak diyor. Robotlar sizi işsiz bırakamaz, bu sistem devam ettiği sürece. Robotlar üretebilir ama tüketemez. Sistemin devam etmesi için sizi işsiz bırakmaması lazım. Belki başka sistemlere gelecek. Devletçilik modeli olacak. Devlet anlayışları değişecek. Ama bu iyi tarafı. Kötü tarafı ise kaba güce ihtiyaç kalmayacak. Nüfusu azaltmaya çalışıyorlar. Bu dünya için 100 milyon insan yeter diyorlar. Bu ortamda bilgiyle yarışarak değil, kendi vasıflarımızı geliştirerek dünyaya katılmak zorundayız. Yani vasıflı insan olmak zorundayız. Yapay zekanın yapamadığı insan vasıflarına uygun olmalıyız. Bu anlamda iyi insan ilişkileri olması lazım. Ayrıca kendimiz olabilmek o kadar kolay değil. Çünkü birileri bize mutluluğu, başarıyı taahhüt ediyor. İşini bul, evlen, çocuk yap, bitti. Öğretmen sınavlara çalış der. Eve gidersin, başkasının başarı taahhüt başkadır. İnsanın başkalarının mutluluk tarifesiyle veya onların mutlu olmasıyla mutlu olmasına imkân yok. Sizce yıkamayacağımız tek engel nedir? Kendi önyargılarımızı yıkamayız. Problemleri seviniz. Çünkü o problemler sizin varlık sebebiniz. Problem ne kadar büyük olursa ve sen onu çözersen daha büyürsün. İşte sistemdeki problemler de sizin varlık sebebiniz. Bu konuda çok sevdiğim atasözü var: Karanlığa küfretme, bir mum yak.” dedi. Kol saatlerinin sürekli sol kola takılması, kadın elbiselerinin düğmelerinin sol tarafta olması gibi önceden şartlanılmış ama günümüzde işlemeyen şeylerin değişmediğini de sözlerine ekleyen Saçıntı, sınavsız bir okulun mümkün olabileceğini, böyle okulların bulunduğunu ve başarıyı perçinlediğini de sözlerine ekledi.