Kartal’ın Sesi – Esenyalı’da yaşayan bir kadın ağlayarak anlatıyor ki; Yoksulluğu en derinden yaşayan bir kadın, bir yanda her gün kötüye giden sağlık durumu, bir tarafta her gün daha da açlığa mahkum olan hayatı…
Ekmek ve Gül Dergisi/ Uğur Zengin’in “Aklıma hayatıma son vermek gibi kötü şeyler geliyor. Çözüm değil biliyorum. Vazgeçiyorum” diyen kadınla
yaptığı röportaj
Ekonomik kriz, ‘sıradan insan’ için basit bir yoksulluk değil, ekmekten dahi yoksun olma hali yaratarak can yakıyor. Sabaha kadar uyutmuyor, intihara meylettiriyor, çocuğunun yüzüne baktırmıyor, utandırıyor, psikolojik ve fiziksel karanlığa gömüyor.
Esenyalı’da yaşayan bir kadın ağlayarak anlatıyor: “Maddi durumum çok kötü. Sağlık durumlarım çok kötü. Yetkililerden, hayırseverlerden el uzatmalarını bekliyorum. Çocuğuma verebilecek 1 liram bile yok. Eğitimine katkıda bulunamıyorum. Kuruşum bile yok. Sigortam yok, kiracıyım. Eşim inşaatta çalışıyordu. Ne olursa yapıyordu. 7-8 aydır işsiz. Psikolojim çok kötü. İntihar etmeye kadar… okumakta olan kızıma yardım istiyorum. Kendim okumadım o okusun istiyorum.”
‘Utancı’ ismini vermesinin önünde engel oluyor. 15 dakikalık sohbette tekrar tekrar kurduğu şu birkaç cümle yakıcı hali anlatmaya yetiyor: “Eşim işsiz. Kendim kiracıyım. Sağlık durumlarım çok kötü. Kirayı, elektriği, suyu veremiyoruz. İntiharı bile düşünüyorum.”
BİR AÇ BİR TOK
Sonra, “7-8 aydır akrabalardan borç alarak yaşıyoruz” diyor, “Çocuğa verecek paramız yok. Üniversiteye hazırlanıyor. Kira borçlarım duruyor. Yiyecek hiç ekmeğim yok, gel sana dolabımı göstereyim. Bir aç bir tok.”
Nasıl yapıyorsunuz?
Abime söylüyorum 100 lira gönderiyor. Bir çorba pişirirsin 3-4 gün yersin. Bazen akrabaların yanına kendimi atıyorum. Birlikte bir tas çorba paylaşıyoruz. Artık yüzümüz de kalmadı. 7-8 aydır böyle. Utanıyorum, rezil oldum. Artık söyleyemiyorum. Kendimi denize atmak istiyorum. Maddi manevi. Ben hastayım. Bir tabağı yıkayacak durumum yok. Elimi bir şeye atıyorum kusuyorum. Belediyeden geldiler, baktılar. Bir şey söylemiyor gidiyorlar.
İnşaatta çalışırken fıtık olan eşinin sigortası olmamış. Bu bugün işsizlik maaşının olmaması anlamına geliyor: “İnşaatlarda kim sigorta yapıyor? Sigortalı işte çalışacak da, gelecek… Kendini kurtaracak bir şey de yok. Onun da psikolojisi bozuk. O da üzülüyor karışamıyorum. Çok zayıfladı, ailesi bize yüz vermiyor. Düşenin dostu olmaz açıkçası.” “Niye böyle oldu?” diye soruyorum, malum cevap geliyor: “Hayat şartları çok zor. İnşaatlar durdu kriz var. İnşaatların çoğu iflas etmiş. Eve kapandık çaresiziz. Kriz fakiri vuruyor. Emeklisi olmayan kirada olan, çocuğu okursa acından ölür gider. Açlık yoksulluk diyoruz, ciddi bir açlık söz konusu. Yiyecek ekmek bulamamak. Yüz binlerce insan belki de benim gibidir.”
‘MİDEM İLAÇ ALMIYOR’
Midesi ile bağırsağı arasında incelme olduğunu söylemiş doktor. “Doktora gidiyorum ilaç yazıyor” diyor, “Midem artık ilaç almıyor. Hastaneye gidiyorsunuz değil mi?
Gitmedim artık boş verdim. Çaresiz bir durumdayım.”
‘YARDIMLAR NEYE GÖRE VERİLİYOR?’
‘Sürekli yardım başvuruları yapıyorum ama sonuç alamıyorum’ dedikten sonra arka arkaya şu soruları sıralıyor: Neye göre veriliyor? Yardım alabilmek yoksul olmak yetmiyor mu? Bir yerlerden torpil mi gerekiyor?
Çaresiz kalmanın ızdırabını anlatıyor: Sahile gidiyorum, ailemden habersiz. Aklıma hayatıma son vermek gibi kötü şeyler geliyor. Çözüm değil biliyorum. Vazgeçiyorum.