SESSİZ EZİYET
Sessizlik ve şiddet sanki iki zıt kavram. Sessizliğin güzel ve özel bir insan hâli olduğu genelde aklımıza kazıtılır. Bazense acizlik, çaresizlik hâlidir. Oysaki bazen hatta sıklıkla şiddet döngüsünde sinsice yerini alan bir insanlık suçu ve ayıbıdır.
Seyirci kalmak da bir tür şiddetse, bu bir pasif ve sessiz hâl ise biz seyirci kalmayı çoğu zaman yeğlerken işlenen suçlara ve yapılan haksızlıklara bakar dururken esasen suçları işleyenler ve haksızlık yapanlar kadar suçlu ve haksız olduğumuzu bilmeyiz. Bunun ayırdına varmayız.
İstismar kötüye kullanım olarak içerisinde aşk ve sevgi gibi yüce duyguları barındırıyorsa biz bu hâle istismar diyememeliyiz. Çünkü aşk ve sevgi kutsal duygular olup istismar düşüncesini ve durumunu temize çekip kişiyi vicdanen ve toplumu refahen huzurlu kılacaklardır. Bazen “etikdışı” sözde aşk terapilerinde danışan ve/veya hastanın psikiyatristine olan duyguları, düşünceleri hatta dürtüleri terapi malzemesi yapılır. Bu malzeme yapılma hâli belki psikiyatrist için doğal ve egosal tatminlik kazandıran bir durum olsa da danışan ve/veya hastanın fiziksel, ruhsal ve zihinsel zararlara maruz kalmasına ve dolaylı olarak da kendisine aşk ve sevgi duyulan psikiyatristin kendisine hatta çevresine fiziksel, ruhsal ve zihinsel zararlar da beraberinde getirir.
Hep hatırda bulunması gereken ve kulaklara küpe olarak varlığını yani mevcudiyetini sürdürebilen bir cümle ise “HER SESSİZ KALINAN DURUM, EYLEM, SUÇ VE HAKSIZLIK SESSİZ KALANIN YA DA KALANLARIN BİR SÜRE SONRA AYAĞINA SIKTIĞI VE KENDİSİNİ DE DELİP GEÇECEK BİR KURŞUN HATTA KURŞUNLARDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.”
DEVAMI GELECEK!…