Politika Latin kökenli bir sözcük olup “pol” çok; “tik” yüz, kökünden türetilmiş bir kavramdır. Yani çok yüzlü anlamında kullanılmaktadır.
Politika kavramının bizdeki karşılığı ise “siyaset” olarak kodlanmıştır. Siyasetin köküne indiğimizde ise Arapça kökenli bir kavram olduğunu ve seyis kökünden türediğini görürüz. Anlam olarak tımar eden, terbiye eden, binek hayvanını eğer vurulur hale getiren kişi olduğu kolayca anlaşılır. Seçilmek için üzerimize hücum eden kişilerin acaba kavramın o Latin kökünden esinlenip “çok yüzlülüğe” mi aday olurlar, yoksa Arapça kökünden esinlenip bizi tımar edilmiş at gibi üzerine rahatça binilecek hale getirmeye mi adaylar, işte onu bilemedim.
Ama sonuçta hangisine aday iseler “vay halimize” demekten başka söz çıkmaz ağzımdan. Temsil/ temsilci sosuna batırılmış söz konusu faaliyet erbabı bilmez mi ki, irade temsil edilemez; o bir yerde ya vardır ya da yoktur. Adam hesapta benim temsilcim ama her defasında o benim sırtımda; benim temsilcimin sırtımda olduğum görülmemiştir. Tanrım, bu nasıl yaman bir çelişkidir bana bir anlatsan…
Ama “seyis, elbette atın sırtında olacak, bu çok normaldir” diyenleri duyar gibiyim. Sonuçta pratikte olan şey, seçilen kişi benim irademi yansıtmıyor, kendi iradesini bana dayatmış oluyor. Açık gerçek bu…
Bu minvalde siyasal iktidarı ele geçirme, mülkü yönetme hakkını elde etme mücadelesi “demokrasi” kıvamında sunulur bize…
Bizim de önümüze konanı yemek konusunda üstümüze yoktur; tanrı vekillerimize zeval vermesin! Şunu bilir, şunu söylerim: Kişi, başkalarını onlara zarar vermeden kendi hizmetinde tutamaz; bu hayvanlar için bile geçerli olan bir doğa kuralıdır. Kelimenin gerçek anlamında irade, kişiyi gerçek kılan, onu özne yapan tek faktördür.
Onun temsili laf-ı güzaftır. Bu nedenle olsa gerek Nietzsche, temel dürtümüzün irade gücü olduğunu öne sürmüştür. O doğa üzerinde ya da başkaları üzerinde güç kullanmayı (iradesini eline geçirmeyi) değil, kişinin kendisi üzerinde güç kullanmasını övdü. İrade gücünün başkalarına karşı kullanılmasının zayıflık olacağını düşündü. Gerçekten güçlü olan kişi kendi kaderini belirlemek için sadece kendi üzerinde güç kullanır. Kişinin itaat etmesi gereken tek kişi kendisidir. Bu nedenle irade gücü bir özgürlük içgüdüsü, kişinin kendini aşması ve mükemmelleşmesidir. Anlaşılacağı gibi, Nietzsche’ye göre kişinin en büyük yaratıcısı kendisidir.
Anti-politik biri olarak söylemek isterim ki; her kim siyasetten ya da politikadan ve iktidardan söz ederse, hükmetmekten söz etmiş olur. Ve her türlü siyasal örgütlenme tahakkümün aracı olmuş olur. Hedefe varmak için kullanılan araçlar her zaman hedefin niteliğini belirler. O nedenle Tolstoy, “araçlar oluşum halindeki amaçlardır” demektedir. Kullanılan araçlara dikkat!!!
“Ama sen de bunları söyleyen biri olarak politikanın uzağında değilsin” diyenlere Ayn Rand ile cevap vereyim: “Politika ile yalnızca bir nedenle ilgilendim, politikayla ilgilenme ihtiyacı duymayacağım günlere ulaşmak için.” Şimdi seçim bizim: Politika ve temsil mi, yoksa Anti-politika ve irade mi?