Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana SayfaGENELProf. Dr. Doğan Göçmen İle Hegel ve Marx Sohbeti

Prof. Dr. Doğan Göçmen İle Hegel ve Marx Sohbeti

Prof. Dr. Doğan Göçmen; Gerçekliğin ve Geleceğin Felsefesi Hegel ve Marx ile İnsanlık
Hali Üzerine Felsefe Sohbeti; söyleşi ile İstanbul’da gerçekleştirdiği sohbette
akademisyenler, üniversite öğrencileri, aydın ve sanatçılarla, insanlık hali üzerine ilgi
duyanlarla bir araya geldi.

Üçüncü kitap için de planları olduğundan söz eden Prof. Dr. Doğan Göçmen;
Birinci kitabın içeriği için Türkçede felsefeyi inşa edebilmek için modern felsefeden
bize kalan miras nedir? bunu araştırdım dedi.

İkinci kitabında ise; Birinci kitapta miras meselesini çözdüğüm için ikinci kitapta daha
çok; Felsefe nasıl kurulur? Felsefeyi inşa etmek ne demektir? sorularına yönelik
makaleler var ve bakın oraya göreceksiniz hemen hemen hepsinin ilk bölümünde
bilimsellik var. Felsefenin bilimselleşmesi vesaire. Yani felsefenin kendi kendisini
tanımlayan bilim olması ne demektir? Felsefenin kuruluş problemleri ile ilgilenir.” dedi.

Bir sonraki kitabın biraz daha zaman alacağını belirten Göçmen; Ya sistemin
başlangıcına ilişkin bir şey olur veya sistemin yapısına ilişkin bir şey olur. Muhakkak o
yönde bir şey yapmak istiyorum.” dedi.

Üç saat süren felsefe sohbetinde Prof. Dr. Doğan Göçmen, yeni çıkan Hegel ve Marx
Gerçekliğin ve Geleceğin Felsefesi ile Modern Felsefe adlı kitaplarını imzaladı.

Göçmen, “Hegel ve Marx Gerçekliğin ve Geleceğin Felsefesi” kitabının öyküsünü anlattı.
Bir çok alana ilişkin sohbetler yapıldı.

Göçmen Hegel ve Marx Gerçekliğin ve Geleceğin Felsefesi ile Modern Felsefe adlı
kitap konusunda; Bu gerçek kavram anlamında bir kitap değil aslında bir derleme. Arkadaşların, Bunlar neden böyle dağınık duruyor. O dergide, bu dergide kimse bunları toplu olarak bir yerde göremiyor uyarı ve önerileri üzerine gerçekten de yapılabilir dedim.  Ahlak felsefesi çalışan bir felsefeci olarak böyle bir şeyi savunabileceğimi yani ahlaken
savunulabileceğini düşündüm.

Çeşitli dergilerde yayınlanmış yazıları ve Hegel ile Marx adı altında birikmiş olan
metinleri 2022 yılının Kasım – Aralık ayında derlemeye başladım. Hegel kısmı biraz daha
uzun oldu. Sonra Marx kısmı hazırlandı. Orada bir makale daha vardı onu çıkardım.
Sonra bir giriş yazısı hazırlandı. Giriş yazısında ne yazıyor? Hegelci Mantık ve Marx’ın
Ters Yüz Etme Eyleminin Anlamı. Önemli, en azından Alman Felsefesi tarihinde önemli
olan bir şey. Anahtar bir olay. O konuyu merkeze alan bir giriş yazısı yazdım ve diğer
yazılar zaten mevcuttu. Bazı şeyleri güncelledim. Örneğin; kaynakça güncellemeleri,
eklemeleri, bazı yerlerde çıkarmalar da yaptım. Sonunda bu derleme ortaya çıktı. Bu bir
kitap değil, aslında kitap sistematik olur, bu bir derlemedir.

Geçen yıl Mart-Nisan aylarında para piyasaları alt üst olunca, yayınevi bekleyelim
dedi. Ekim ayına kadar beklediler, Ekim ayı başında da yayınlamaya karar verildi.
Kitabın dış tarihi yani yayınlanması, çıkış tarihi budur. Bir de iç tarihi var.

Ben genel olarak Modern Felsefe çalışıyorum. Çalıştığım alanın dillerini öğrenmeye
çalışıyorum. İtalyanca, İspanyolca tam bilmesem de kulak aşinalığı vardır. Fransızca
öğrenmeye çalışıyorum. Modern Felsefe deyince biz İngilizce, Almanca, Fransızca
konuşulan dünyayı anlıyoruz. Ama 20. Yüzyılda bir de mesela Sovyetler Birliği vardı,
orada bence önemli şeyler üretildi. Rusçam olmadığı için bunu Almanca çevirilerden
biliyorum. Mesela, o zamanlar Sovyetler Birliği'nde yayınlanan bir Kant kitabı var. Bu
kitap, Batı Almanya’da şimdiye kadar Kant üzerine yayınlanmış en iyi felsefi biyografi
kitabı olarak kabul edildi. Bir de batının karşıtı Sovyetler Birliği, yani birbirini
tamamlayan şey Sovyetler Birliği’ne karşı da Batı Dünyası. Dolayısıyla amaçlarımdan bir
tanesi de bu modern felsefeyi bütünlüğünde kavrayabilmek. Bunun için Rusça da
öğrenmek istiyorum.
Türkiye’de felsefeci olmak demek aslında Farsça bilmeyi de gerektiriyor. Arapça bilmeyi
de gerektiriyor. Geleceği düşündüğümüzde aslında Çince de bilmemiz gerekiyor. Yani
minimum olarak Çinceyi de bilmemiz gerekiyor, diye düşünüyorum. Modern Felsefe
çalıştığım için dilleride mümkün olduğu kadar öğrenmeye çalışıyorum. Modern dillerde,
kendi orijinal dillerinde metinleri okumaya çalışıyorum. Bazen Fransızca filan olduğu
zaman eşim Gürsel’den yardım aldığımda oluyor. Çok iyi Fransızcası var.

Şimdi kitabın iç tarihi:

Şimdi Hegel Modern Felsefenin doruk noktasını oluşturuyor. Yani bu benim öznel olarak
söylediğim veya öznel olarak iddia ettiğim bir şey değil. Herkes diyor ki; Modern
Felsefe Hegel ile birlikte kapanır. Aynı zamanda burada modern felsefenin ilkesel bir
eleştirisi de vardır denir.
Eğer siz felsefe alanında yeni bir şeyler yapmak istiyorsanız.Yani söylenmiş olanları
tekrarlamak istemiyorsanız veya basit bir şekilde sadece nakletmek istemiyorsanız;
bilginin ilerlemesini özellikle Türkiye’de felsefenin bir zemine oturtulmasını istiyorsanız,
doruk noktasından başlamak zorundasınız.

Çünkü sürekli tekrarlıyorum; Türkçe düşünmede bir felsefe sistemi oluşturulmadığı sürece istediğimiz kadar aktaralım, yorumlayalım, iyi yorumlar, müthiş çeviriler yapalım yinede bilgi birikmez.

Bakın yazdığımızı çeviriyoruz. Sanki suyun üzerine yazmışız gibi gidiyor. Veya yorumlama
yapıyoruz. Muhteşem Aristoteles, Kant, Platon yorumlarımız var. Orta çağ vesaire müthiş
yorumlar, çok orijinal fikirler var. Bizde bu bakımdan genel felsefi bilgi düzeyi dünyayla
kıyaslanabilecek bir durumdadır. Fakat, bizde bilgi birikmiyor. Birikmemesinin nedeni
ise bizde sistem yok. Türk Felsefe Sistemi yani ontolojisiyle, epistemolojisiyle, sosyal
felsefesiyle, hukuk felsefesiyle, estetiğiyle, ahlaki ile bütünlüklü bir sistem yok.
Bizim toplumumuzda herkes tarihi kendisiyle başlatıyor. Oysa, bizden önce kocaman bir
tarih vardı. Bu bizim keyfiliğimizden kaynaklanmıyor, tarihi göremiyoruz. Bir öbek
orada bir öbek burada, birbirini takip etmemiş. Yani, benden öncekiler ne söyledi? Ben
onların üzerine ne ekleyeyim Almam felsefesi neden fışkırıyor denmemiş.

Kant, sistem kurabiliyor, Nietzsche sistem kurabiliyor, Schelling de öyle.
Çünkü, hepsi sistem düşünüyor. Bizde nesnel olarak içine doğup büyüdüğümüz toplum kültüründe felsefi bakımından, nesnel olarak gerekli olan nedir? diye sorup kendinizi buna adamadığımız için kafamızı eseni yapıyoruz.

Bu, birazcık sistemin de bize dayatması aslında. Bizden sürekli puan istiyorlar. Yani
doçent olacaksın puan istiyorlar, profesör olacaksın puan istiyorlar. Herkes Araştırma
Üniversitesi olmaya çalışıyor. Şuraya araştırmaya gideceğim dedim. Gidebilirsin ama şu yayını yapacaksan git diyorlar. Ben kitap yazacağım, araştırmak istiyorum diyorum. Belli bir zaman içerisinde, şu kalitede bir dergide yazı yayınlamayı teyit ediyorsan gidebilirsin diyorlar.

Yani, bunu yapacak mısın? Yani, Türkiye’de böyle nicelikçi bir şey var. Onun için
insanlar 50 yaşını 60 yaşına geliyorlar ve puan biriktirdikleri için felsefi olarak fazla bir
şey biriktirmiyorlar. Buna başkaldırdığınız zaman ise akademide ilerleyemiyorsunuz.
Sadece, ne bileyim araştırma görevlisi olarak kalıyorsunuz veya yardımcı doçent olarak
kalıyorsunuz. Gelen tokatlıyor, giden tokatlıyor. Sizin, akademide bir an önce doçent,
profesör olmanız gerekiyor ki rahat bıraksınlar. Gerçi onu da yapmıyorlar, artık yasa
diye, teamül diye bir şey kalmadığı için.

Evet, benim özellikle Hegel’e yönelmemin nedeni budur. Hegel, Modern Felsefenin
doruk noktasında. Bu başlıkta Hegel’in yanında neden Marx var diyeceksiniz. Şundan
dolayı; Hegel ile birlikte Modern Felsefenin eleştirisi başlıyor. Felsefeyi yeniden kurma
aslında moderniteden sonra felsefeyi yeniden temellendirme çabası var.
Avrupa’da oluşan felsefede, dikkat ederseniz Batı Felsefesi demiyorum. Avrupa
Felsefesi’de demiyorum. Orada oluşan felsefe yani Avrupa’da oluşan felsefe, felsefedir. Orada vücuda gelen felsefedir. Bir bütün olarak felsefedir yani. Ne diyelim;
Kızılderililerinde, Çinlilerin, Arapların da pay var. Hepsini işlemişler. Dolayısıyla öyle
dar anlamda bir Batı Felsefesi kuralım, Batı Uygarlığı oluşturalım; Doğu’ya karşı,
özellikle İslam’a Müslümanlığa karşı diyen bir kaygılar yok. Bütün bir insanlığı yeniden
kurma çabası var.

Şimdi bütün bir insanlığı yeniden inşa etmek istiyorsanız ne yapmak zorundasınız? Bütün
bir insanlığın mirasını oraya taşımak zorundasınız. Şimdi Modernler bunu yapıyorlar.
Fakat, doğrudan Fransız Devrimi’nden hemen sonra yani 1793’de Anayasa ile birlikte
ortaya bir takım şeyler çıkıyor. Fransız Devrimi, büyük özgürlük, eşitlik, dayanışma
vadediyor. Ama kadın dışarıda kalıyor, yurttaş yapılmıyor. Oysa, en önemli saflarda
özgürlük için savaşanlar, barikatlarda savaşanlar kadınlardır. Bu, tabii ki devrimin kendi
çelişkileriyle ilgilidir. Ve aynı şekilde toplumsal eşitsizlik ortadan kaldırılmıyor. Eşitlik
talep edilmişti, eşitlik de gerçekleşmiyor. Yani, zengin yoksul vesaire şeyi hemen
1793’den sonra Sismondih’nin  yazılarına bakın; Fransız devriminin idealine ihanet
ettiler diyor. Dolayısıyla yeni bir toplum üzerine daha eşitlikçidir. Kadının da dahil
olması, işçilerin emekçilerin söz sahibi olmalı hatta Toplumsal mücadelelerde asıl
özne olması gereken onlar, çünkü üreten onlar diyor. Yeni bir şey üzerine düşünüyor.

Kısacası; Marx’ın burada olmasının nedeni, Marx’la birlikte felsefede yeni bir kuruluş
çabası başlamasıdır. Dolayısıyla Türkiye’de Felsefeyi Kurmak diye bir çabamız varsa
doruk noktasından başlamamız gerekiyor. Yani Marx’n felsefesiyi inşa etme
konusunda sergilemiş olduğu emeği, burada  bilince çıkarmak gerekiyor. Bu sebeple
ikisinin ismi de var. Yani ikisinin isminin olması rastlantı değil. Ama bu makalelerin bir
kitap olarak ortaya çıkması birazcık rastlantı ve arkadaşların da zorlamaları.

Şimdi size bu Modern Felsefe ile Hegel ve Marx adlı iki kitabın ilişkisine ilişkin bir
şey söyleyeyim. Bu Modern Felsefe kitabında alt başlıkta Hegel – Marx yazıyor, alt
başlıkta Hegel yazıyor. Diğerinde üst başlıkta Hegel – Marx yazıyor, alt başlıkta Marx
yazıyor. Bunun özel bir nedeni var. Yani burada aslında tam da biraz önce konuştuğum
konu: Felsefeyi yeniden inşa etmek için modern felsefeden bize kalan miras nedir?
Bu kitapta Modern Felsefe kitabında derlenen makaleler, ağırlıklı olarak ontoloji,
epistemoloji, ahlak felsefesi, siyaset felsefesi var. Ama birinci kitap modern felsefenin
burada üstte olması Marx ve Hegel’in altta olması başkaları da var tabii, nedeni bu
miras nedir? sorusudur. Bize kalan miras nedir? Bu kitapta bunu araştırmaya çalıştım.
Daha doğrusu bu konuda yaptığım araştırmaları bu kitapta derledim.
Birinci kitabın amacı, Modern Felsefe’den Türkçe’de Felsefeyi Yeniden Kurmak için
Modern Felsefeden bize kalan miras nedir? sorusudur. Türkçe dediğimde kültürel
coğrafyamızda Türkçe yani sadece Türkiye Türkçesini kasdetmiyorum.

İkinci kitabımda Hegel ve Marx’ın üste çıkması, birinci kitapta miras meselesini
çözdüğüm için ikinci kitapta daha çok felsefe nasıl kurulur? Felsefeyi inşa etmek ne
demektir? Sorularına yönelik makaleler var ve bakın göreceksiniz. Hemen hemen
hepsinin ilk bölümünde bilimsellik var. Felsefenin bilimselleşmesi vesaire. Yani
felsefenin kendi kendisini tanımlayan bilim olması ne demektir? Felsefenin kuruluş
problemleri ile ilgilenir.

Dolayısıyla bir sonraki belki de biraz daha zaman alacaktır. Ama mesela ya sistemin
başlangıcına ilişkin bir şey olur veya sistemin yapısına ilişkin bir şey olur. Muhakkak o
yönde bir şey yapmak istiyorum.

Planladığı kitap üzerine bir soru üzerine Göçmen; Yani dediğim gibi ya sistemin başlangıcına ilişkin bir şey olur veya sistemin yapısına ilişkin bir şey olur ama muhakkak olur. Elimden
geldiğince, Türkçe’de düşünce ve felsefe bakımından üretilmiş olan ne varsa orada değerlendirmeye çalışırım. Türkçe Düşünme’nin temellendirilmesine ve gelişimine katkıda bulunmuş olan kaynaklar neler ise Farsça – Arapça da olabilir veya başka şeylerde. Mesela; 20. Yüzyılda Azerbaycan’da felsefe bakımından neler yazıldı? Orada sadece öykü, roman yazılmadı. Felsefi olarak ne üretildi? Azerbaycan, kendisini bir modern ulus olarak nasıl kurdu, kurarken düşünsel olarak kendisini nasıl temellendirdi? Bunlara bakmak gerekiyor. Bizimle Azerbaycan’ın bu bakımdan -o medyadaki genel geçer, o ne bileyim, milliyetçi veya biz kardeşiz filan gibi temelsiz şeyler olmaz da- bilimsel olarak, orada oluşmuş olan düşün mirası ile bizim Anadolu Türkçe düşün mirasını bir biçimde dahil etmek zorundayız. Türkçe
düşünme. Çünkü bizim görevimiz Türkçe’de bunu yapmak.

Yani Almanlar Almanya’da yaptı. Bu milliyetçilik anlamına gelmiyor. Yani, dar kafalı milliyetçilik anlamına gelmiyor. Herkes kendi dilinde kendi felsefesini kurduğu oranda insanlığı bir bütün olarak ilerletebilir.

 

Sibel Boz ve Yüksel Fırat gazeteci olarak bize yansıyanı yansıtmaktayız. Yansıyanı
yansıtmanın ötesine yansıttığımızın bilincine ulaşmak için katıldığımız, soru ve
cevaplarla çoğaldığımız bu felsefe sohbetinde Doğan Göçmen hocaya; “Varlığın
bilgisinin bilgisini ulaşmak gerekiyor” dediniz. Biraz daha açar mısınız diye sorduk.
Doğan Göçmen; Yani kısa ve öz olarak şunu söyleyeyim, şimdi Descartes ‘Düşünüyorum, o halde varım’ dediğinde genellikle algılandığının tersine karşısında hiçbir şey yoktur değil, karşısında kocaman bir evren var. Evrenin soyutlaya soyutluya kendisini evrenin dışına çekerek bilinç durumuna yani saf bilinç durumuna ulaşıyor ve evreni karşısına koyuyor. Varlığın bilincini oluşturmaya çalışıyor burada.

Burada yansıyan ne, varlık bilince yansıyor. Şimdi bizde ise yeni bir aşama oluştu, diyorum. Biz sadece varlığın bilincine ulaşmadık, bilincinde bilincine yani yeni bir dolayımlılık oluştu.
Bundan sonra en üst düzeyde düşünürken soyut düzeyde düşünürken bir ara katmandan
geçerek hakikatle ilişkilendireceğiz.

Yani Descartes direkt varlığı, varlığı karşısına alıp bilinciyle varlığa bakabiliyorum.
Düşünme ve varlık. Ama bugün artık düşünmenin düşünmesi. Yeni bir aşama ortaya
çıktı. Tabiri caizse metafiziksel düzlem ortaya çıktı. Dolayısıyla bizim bugün artık dünya
ile ilişkilenmemiz elimizi uzattığımız zaman doğrudan dokunabildiğimiz bir dünya değil.

Benim farklı aşamalardan geçerek zihnimde o eylemi gerçekleştirip hakikatle ilişkilenmem gerekiyor. Yani Dünya çok daha karmaşık oldu. Bakın günlük hayatımıza her tarafı bilimsel bilgi dolu. İyi bir kimya bilgisi olmadan gidip kasaptan et alamazsınız. Veya ne diyelim; Bir insanla herhangi bir konuda sohbet ediyorsanız iyi bir ahlak felsefesi, iyi bir epistemoloji bilmeden o insanla sohbet edemezsiniz. Çünkü; diğeriyle sohbet etmek demek diğerini bilmek demek, diğerinin zihnini okumak demek, duygu dünyasını okumak demek, geçmişini bilmek demek vesaire. Bunları nasıl yapacağız?

Üç saatlik süren sohbetin ardında katılımcılar tekrar buluşma umutlarını dile getirerek
cevap ve sorularla dolu heybeleriyle ayrıldılar.

Kartalin Sesi
Kartalin Sesi
Kartal'ın Sesi Gazetesi yazarı
İLGİLİ HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -

En çok okunanlar

Son Yorumlar

Imam Ali Türkan Açık OCAK 2022 SENDİKA İSTATİSTİKLERİ
İmam Ali Türkan Açık HASAN ALİ YÜCEL
İmam Ali Türkan Açık  6284
Seçkin Alper Tamer Açık Kartal’da Emeklilikte Adalet Çağrısı
Zehra Sayar Açık Yılbaşı
Deniz Özlem Er Açık Yılbaşı
Veysel Yiğit Açık İBB’den Kartal’a 3. Kreş